ünümüzde birçok marka pazarlama stratejileri itibariyle değiştiklerini, geliştiklerini vurgulayarak belirtse de bunu gerçekten pratiğe döken çok az marka var. Hyundai bu değişimi hakkıyla geçiren markalardan bir tanesi. Son zamanlarda genişlettikleri ürün gamı, sundukları donanımlar vs. derken aslında bizleri de Hyundai’nin bu devrimine tanık ettiler.
Sadece geçtiğimiz 4-5 sene içerisinde bile marka algısını o kadar farklı bir boyuta taşıdılar ki, buna tanıklık ettiğimizi asla inkar edemeyiz. Yeni i30 ise markanın en az bir Tucson modeli kadar mihenk taşı olarak yerini alacak.
Uzun bir süredir Hyundai’nin devrim rüzgarlarını bünyesinde barındıran i30’u merak ediyordum. i30 çıktığı günden itibaren tasarım olarak birçok farklı modele benzetildi. Fakat tasarımı bende özgünlük dışında hiçbir şeyi çağrıştırmadı. Ön yüzünde alışılagelmişin dışında, markaların tüm modellerinin ön yüzünü aynı yapma furyasından nasibini almayarak, daha cesur bir tasarım diline kavuştuğunu kesinlikle söyleyebilirim. Çekik gözleri andıran far grubu ve altıgen panjur kararında ayarlanmış.
Profilden baktığınızda ise geniş cam yüzeyleri içerideki geniş yaşam alanı hakkında bilgi veriyor. Arka kısımda ise yine hayli özgün bir tasarım dili kullanan yeni i30, burada da geniş cam yüzeyi sayesinde sürücüsünün dikiz aynası kontrollerini fazlasıyla rahatlatıyor. 395 litrelik bagaj hacmi yükleme ağzının büyüklüğü ile de birleşince fazlasıyla işe yarar oluyor.
“HYUNDAİ GERÇEKTEN BİR ŞEYLERİ DOĞRU YAPMAYA BAŞLAMIŞ”
Çok geçmeden anahtarsız giriş ile kapıyı açıp koltuğa kuruluyorum. Kapılar kesinlikle birazcık ağır. Kokpitte dikkatimi çeken ilk detay sürüş pozisyonu oluyor. Çok iyi ayarlanmış ve tasarlanmış. Konsolun ön camla olan uzaklığı, ön camın eğim seviyesi neredeyse BMW 1 Serisi ile aynı gibi. Araba en baştan bir tok hissettiriyor bana.
Bilemiyorum, ya bu hissi alacağımı düşünmeden oturduğumdan, ya da Hyundai gerçekten bir şeyleri doğru yapmaya başladığından. Direksiyon simidi ele güzel oturuyor. Göstergeler anlaşılır, kullanışlı. Sadece donanım paketimiz yüzünden ortadaki ekran biraz küçük ve basit hissettiriyor. Ama üstümde açılabilir panoramik bir cam tavan duruyor. Konsolda küçük eşyalarımı rahatlıkta koyabileceğim bolca alan mevcut.
1.4 benzinli motora sahip olan i30 huzurlu ve sessiz bir şekilde çalışıyor. Motor sesini duymanız imkansız. Kokpitte ufak tefek göze çarpan detaylar yok değil tabii ki. Örneğin klima kumandaları fazlasıyla kullanışlı olsa da, elektronik el freni tuşu yıpranmaya fazlasıyla açık. Üstlerdeki yumuşak plastik malzeme altlarda kullanılmamış. Trim sesi yapacağını pek sanmam ama yine de buralar kaliteli hissettirmiyor. Konsolun geri kalanı ise kararında.
“YOL SESİ VE MOTOR SESİ SİZE ULAŞMAK İÇİN BÜYÜK KAPILARI AŞMALI”
Önümde 6000 devirde 140 beygir güç 1500 devir itibari ile de 242 nm tork üreten motor yatıyor. En başlarda bu motorun performans dinamiklerine bakmak gibi bir niyetim yok. i30’u garajından çıkarıp birazcık uzun ve geniş yollara sürüyorum. Direksiyon en başta birazcık sert geliyor. Tepkileri kötü sayılmaz ama asla hafif bir direksiyon değil. Uzun yolda camlarınızı kapattığınız an dışarıyla bağlantınızı kesecek rafinelik i30’da kesinlikle var. Yol sesi ve motor sesi size ulaşmak için büyük kapıları aşmalı. 90-100 km sabit hızda seyrederken yol bilgisayarı bana 6.0 litrelik bir yakıt tüketim değeri gösteriyor.
Gücü birazcık hissetmek istediğimde ise sağ ayağıma gerekli emri veriyorum. Gaz pedalındaki gecikme can sıkıcı seviyede değil, 7 ileri çift kavramalı şanzıman üzerine düşeni yapıyor. i30 birdenbire anlayamadığım şekilde “hızlıca” hızlanıyor. Gücü yetiyor da artıyor bile. Benzinli motorun performansı kesinlikle iyi.
Marka algısından bahsederken aslında birazcık da insanların Hyundai dendiğinde aklına gelenlerden bahsetmiştim. Örneğin kimse bir Hyundai’den bu kadar konforlu bir süspansiyon sistemi beklemezdi. i30’un süspansiyon sistemi, günümüz İstanbul şartlarında delik deşik şantiyeye dönmüş yollardan tam not ile geçti. Buz dağını içeri yansıtmayarak her şeyi suyun altında halleden i30 konforlu yapısı ile sportif sürüş dinamiklerine birazcık ters düşebiliyor. Fakat ondan bunu bekleyen de zaten yok.
Yine de şasi rijitliğinin her anlamda arttığını fark etmiş olduğumuzu belirtmekte fayda var. İlk başta da belirttiğim gibi, otomobilde bir şeyler tok hissettiriyor. Birkaç detay dışında göze çarpan hiçbir şey yok. Beyaz bir otomobil ilk defa gözüme buzdolabı gibi gelmiyor, yakışıyor ve taşıyor.
Hyundai’nin acelesi yok, her şeye acele yetişmeye çalışıp geç kalanlar derneğinin üyesi değil. Sindire sindire yapıyor bu değişimi ve gelişimi. Bize de takdirle izlemek kalıyor açıkçası.
Rakiplerinden çok da arda kalır yanı olmayan 109.000 TL’lik fiyat etiketine sahip benzinli otomatik i30, kullanıcıya bir tık pahalı gelebiliyor. Ne yazık ki ülkemiz şartlarında rakiplerinin de bundan aşağı kalır yanı yok. Yine de dizel otomatik versiyonuyla birazcık daha fazla vakit geçirmeyi planlıyorum.
Keyifli sürüşler.
Fotoğraflar: Emrecan Yıldırım