Yazı: Mert Kaya
Fotoğraflar: Emrecan Yıldırım
Şimdi okuyacağınız test yazısı yıllardır Renault‘ları seven, halihazırda Clio kullanıcısı olan ve hayallerinde Akrepli bir RS197 yatan birinin elinden çıkmıştır, önceki model ile kıyaslamalı güzel bir yazı olacak, umarım.
2012 yılında hayatımıza giren Clio 4 keskin hatları, gizlenmiş kapı kollarının getirdiği coupe görüntüsü ve ateş kırmızısı rengiyle birçok kişinin aklını başından almıştı (bu birçok kişinin içerisine beni de dahil edin). Beş senedir başarılı satış rakamları yakalayan, dışarı çıktığımızda yüzlercesini gördüğümüz Clio‘yu önceki jenerasyon Clio kullanıcısı olarak çok merak ediyordum ve şanslıyım ki Sport Tourer ile dolu dolu bir tanesini kullanma fırsatım oldu.
İlk intiba benim için önemlidir. Bir araba ne kadar güzel olursa olsun eğer ki ilk görüşte bir şey hissettirmemişse daha sonra imkanı yok ısınamam. Clio daha içine binmeden sadece kilidini açtığımda beni kendine çekti. Makyajla birlikte gelen led farları aydınlanıp selam verirken elektrikli aynalar açılıyor. Güzelmiş diyerek kapıyı açıyorum, sürüş pozisyonumu ayarlıyorum ve marşa basıyorum; o da ne? Gümbür gümbür V6 sesi geliyor. Nasıl yani hani dizeldi bu araba demeye kalmadan Emrecan arabada R-Sound Effect olduğunu söylüyor ve anlatmaya başlıyor. Sistem arabanın yaptıklarıyla çok uyumlu çalışıyor, kafanızı şişirmeden mutlu ediyor ve ses seviyesi ayarlanabiliyor. Kısaca şöyle söyleyeyim siz anlayın, arabaya bindiğimiz sürece bu yapay sesi neredeyse hiç kapatmadık. Emrecan’ın anlattıkları bitince Fransız yapmış hocam diyerek yola çıkıyorum.
Clio yolda ilerleyişi huzurlu bir araba, yoldaki bozukluklardan etkilenmiyor ve kabine çok az motor sesi alıyor. Kabin geniş ve ferah, sağ ön yolcu koltuğunun yükseklik ayarı olmaması dışında bir eksiği yok. Arka tarafta baş ve diz mesafeside sınıf standartlarında. Bagajı açtığımızda ise station wagon gövdenin faydalarını görüyoruz. 443lt hacmindeki bagajın yan duvarları düz ve 2/3 yatan koltukları yatırdığınız zaman hangar halini alıyor. Ancak bu size hala yeterli gelmiyorsa port bagaj için tavan raylarıda mevcut.
Clio da sürüş esnasında göze takılan yalnızca iki küçük pürüz var. İlki dur kalk trafikte gazı bıraktığınız zaman fazla tepkili kalan pedal, diğeriyse tümseklerde fazla yaylanan amortisörler. Ancak Clio’nun bu eksiklerini unutmanızı sağlayacak bir kozu var.
“TÜKETİM DEĞERLERİ GÜLÜMSETİYOR.”
Motor ve şanzıman ikilisi. Memlekette en çok sevilen kombinasyon olan dizel motor ve otomatik şanzımanla gelen Clio bizi şaşırtmaya burada başlıyor. Çoğunlukla yoğun trafikte, birazda az yoğun trafikte 5.2l/100km ortalama yaptı ki ayağı hafif birisi değilimdir. Tüketim değerleri gülümsetirken gidişiyle de tatmin ediyor kullanıcıyı rampada sollamada üzmüyor. Şanzımanın geçişleri hızlı ve sarsıntısız, vitesleri kendiniz değiştirmek istediğinizde artı(+) ve eksi(-) konumları doğru.
R-Sound dedik peki multimedya sistemi nasıl? Dokunmatiği ve işlem hızı güzel, menülerin dağılımı kolay. Ses kalitesi de eğer bir kaynaktan çalarsanız tatmin ediyor ancak radyo biraz nazlı, güzel çeken yer istiyor. Hemen ekranın altında kalan klima kontrollerinin kullanımı kolay. Yeni led farlar iyi aydınlatıyor, uzunları hızlı çalışıyor.
Şimdi ise yazının diğer yüzüne geçiyoruz, aynı zamanda kendi arabamın en sevdiğim özelliği olan kısım. Sürüş dinamikleri. Renault her zaman sürüş dinamiklerine önem veren bir marka olmuştur, markayı sevmemin başlıca nedenlerinden biriside budur. Clio Williams, 172, 182, 197 ve 200 segmentinde hep iyi bilinen arabalardır ve ben normal aile versiyonlarının da Renault Sport genini taşıdıklarını düşünüyorum ki bana bunu düşündüren araba Clio 3 Grand Tourer ‘dır. Tamtamına Sport Tourer‘ın önceki nesilde karşılığı.
“SİZİ HER VİRAJDA LİFT-OFF YAPMAYA İTİYOR.”
Clio şehir içinde yorulmadan dolaşmanızı sağlasa da eğlenmek istediğinizde hafif kalan, yüksek hızlarda ise olması gerektiği gibi ağırlaşan bir direksiyona sahip. Günümüzün laneti çoğu elektrikli sistem gibi hissiz ama opsiyon jantlarında katkısıyla yön değişimleri oldukça direkt. Yazının başında söylediğim bir pürüz vardı hani hatırlarsınız, hassas gaz pedalı. İş eğlenmeye gelince bu pedal sayesinde yüzünüz gülüyor çünkü sizi her virajda lift-offyapmaya itiyor. Kaydığı zaman ise dengeli, herşey kontrolünüz altında. İşler kötü giderse esp müdahale ediyor. Ben biraz daha hareketli bir kıça sahip olmasını bekliyordum ama daha çok bir bütün halinde hareket ediyor. Gövde kontrolü ise başarılı, virajları yatmadan koltuktan kaymadan dönüyorsunuz.
Özetle Clio yapması gerekeni layığıyla yapan bu yüzdende ülkemizde sevilen bir araba. Yeni nesil oyuncaklarla kullanıcıyı mutlu ediyor ama bazı şeyler hiç değişmiyor. Mesela müzik sistemi kumandası eski bir Renault kullanıcısına hiç yabancı gelmeyecektir. Aynı şekilde el freninin yanında duran hız limitörü ve hız sabitleyici tuşu da öyle. Bu küçük detaylar dışında canınızı sıkacak herhangi birşey yok. Esnaf lokantasında yediğiniz bulgur pilavı gibi, lezzetli ve karnı doyuruyor. Üstündeki oyuncaklar da yemeğin üstüne aldığınız Kemalpaşa tatlısı.