Perşembe sabahı, hastalıktan kurtulmak için yediğim serumun etkisi devam ederken, İstanbul Park birazdan Type-R’ın çığlıklarına ev sahipliği yapacak. Tamamen pist üzerinde deneyimlediğim Type-R’ın günlük kullanımlarda size ne sunduğunu ne yazık ki aktaramayacağım. Açıkçası şuan düşündüğüm son şey de Type-R’ın “günlük” kullanımı.
Son zamanlarda bloğumun ismiyle örtüşen güzel ve hızlı otomobiller kullanma şansım bolca oldu. Otomobil dünyasının vazgeçilmez oyuncakları; hot hatchler. Type-R’ın önceki nesillerini incelemeyi, bir önceki neslinde olan açıkları sizlere aktarmayı es geçiyorum. Sürüş esnasında bu değişiklerden bahsedeceğim zaten. Beni daha çok heyecanlandıran fk8 Type-R ile biran önce pist asfaltına çıkıp gazlamak istiyorum.
Japon animelerinden fırlamışçasına abartılı tasarımı, şişik çamurlukları, spoilerı ve egzoz çıkışları bir süre ağzımın sulanmasını arttırıyor. Bunun dışında otomobilin yere tutunması ve aerodinamisiyle doğrudan alakalı olan bu tasarım detayları bir süre onları incelememe neden oluyor. Çikolata Fabrikasına giren çocuklar gibi, Honda’nın hot hatch’deki son noktasını hem de İstanbul Park’ta kullanacağım. Kırmızı ayakkabılarıma uygun olan kırmızı Type-R’ın direksiyonuna kurulup grubumuzun piste lastik basmasını bekliyorum.
İçinde oturduğum koca oyuncak, 2 litre hacimli motorun en verimli örneklerinden birisi. 320 beygir gücü ve 400 NM’lik torku, kemikli sert yollara sahip olan manuel şanzıman ile sadece ön tekerleklere aktarıyor. Bu vitesin oranları markanın efsane Roadster’ı S2000’deki şanzımanın sadece 5 mm daha uzunu. Tam bir yarış koltuğu standartlarında beni saran ince yapılı koltuklar, kırmızı emniyet kemeri ve R+ sürüş modu tuşu. İçerideki her detay kendinizi biran önce virajlara vurma isteği doğuruyor. Peki Type-R gerçekten bir önden çeker efsanesi mi? Beklentim orta seviyelerde iken grubumuz liderin pitten çıkması ile pist asfaltıyla buluşuyoruz.
Sürüş esnasında bir önceki nesilden iyileşen bazı detayları kesinlikle aktarmam gerekiyor. Bir önceki nesilde Type-R onayı mühendislere birazcık geç ulaşmasından dolayı eldeki şasi ile optimum verim alınmaya çalışılmış. Bundan dolayı torsiyon çubuğu değiştirilememiş ve yol tutuşuna aksi yönde bir etki sağlamıştı. Yeni şasi ise tamamen Type-R’a uygunluğu göz önünde bulundurularak üretilmiş. Arka süspansiyonların çoklu bağlantılı mimarisi Type-R’ı yere ray gibi oturmasını sağlamış. Özellikle Brembo imzalı frenlerin, (Soğutmalı disk – 350 mm ön, 305 mm arka) frenajda verdiği güven inanılmaz derecede stabil. Hatta çoklu bağlantılı mimarinin artıları olarak arka tekerler frenajda toe in pozisyonu alması sağlanmış ki bu da fiziksel olarak perde arkasında bir yarış mühendisliğinin yattığını gösteriyor. Şasi rijitliği %38 iyileştirilmiş. Neredeyse 2 katı. Ağırlık merkezi ise birazcık daha arkaya kaydırılmış ve aks aralığı artırılmış.
Type-R’la zevkli ve güzel bir tur attıktan sonra aklımda kalanlar, devir bandının çok çabuk tükendiği oldu. Vites geçişleri ve debriyaj sistemi o kadar sağlam ki, geçiş esnasında hiçbir gevşeklik sizi sürüşten koparamıyor. Otomatik yapılan Rev-Match işlemi vites düşürüşlerinizde heel and toe işlevi görüyor. İsterseniz bu özelliği kapatabiliyor ve her viraj öncesi kendiniz “üç pedal” yapabiliyorsunuz. Bu esnada da otomobil gerekli girdilerinize muazzam şekilde cevap veriyor.
Lift off hiçbir otomobilde bu kadar eğlenceli olmamıştı. Type-R’ın arkası ile oynamak istediğinizde en basit teknik olan gazdan aniden ayağınızı çekiyorsunuz ve arka taraf tüm kontrolü ellerinize bırakıyor. Bu esnada kendinizi bir arkadan çeker drift otomobilinde hissetmemeniz imkansız. Direksiyon girdileri o kadar net yanıtlıyor ki, tekrar gaz açıp viraj çıkışında bir ok gibi fırlayabiliyorsunuz. Esas eğlence Type-R’ın limitlerini görmek istediğinizde başlıyor. Çizgisinden saptırmak gerçekten çok zor. Limitlerle baş başa kaldığınızda Type-R size nasıl bir nimet olduğunu hatırlatıyor. Peki ya onu efsane yapan en önemli detayı? Sınırlı kaymalı diferansiyel. Viraj içlerinde gaza basmanızı ve diferansiyelin sizi içeri çekmesini beklemek tarif edilemeyecek kadar “petrolhead” bir duygu. Kontrolsüz bir güç patlaması ortaya çıkarmayan ön tekerlekler, direksiyona da sert geri bildirimler göndermiyor. Tork yalpalaması görme olasılığınız en aşağı çekilmiş. Type-R’ın şasisinin bir bütün olarak yola oturması ise gerçekten çok etkileyici. Gücün asla bir sona varacağını hissetmiyorsunuz. Sonsuz bir güç algısı yaratıyor Type-R sizde. Tur bitip otomobilden inerken, yüzünüzde daha önce hiç oluşmamış bir gülümsemenin yeşermesi kaçınılmaz oluyor. Type-R hot hatch sınırlarından boyutları ile birazcık ayrışıyor. Yolda varlığını hissettirmesi dış görünüşünden kaynaklı olsa da, bir diğer etkeni kesinlikle boyutları. Neredeyse spor bir sedan kadar büyük Type-R’ın duygularınızı tatmin ettiği en güzel noktası ise, dikiz aynasına baktığınızda sizi sürekli takip eden bir Uzay Mekiği görmek. Spoileeeeer!