Mustang ruhunu şeytana sattı mı? 4 silindirli bir Mustang olur mu? Heyecanlarımız mı, hayal kırıklıklarımız mı?
Daha önce şuanda altımda bulunan 2.3 litrelik Mustang’den daha güçlü otomobiller kullandım. Mercedes AMG GT, Honda NSX gibi. Fakat bunlar kısa süreli pist kullanımlarıydı. Blogumuz adına teste gelen en güçlü otomobil unvanını ise şuanda Mustang elinde bulunduruyor. Yeni Type-R’ın 3 beygirlik farkını ve önden çekişli olduğunu saymazsak. Peki konu Mustang olunca birazcık tarihin tozlu raflarına el uzatalım. Mustang’in ortaya çıkış fikri aslında 1961 yılında dönemin Ford Başkan Yardımcısı Lee Iacocca’nın dudakları arasından dökülen “4 kişilik, kova koltuklu, aktarma organı tabana monte edilmiş, 4.5 metreden daha uzun, 1100 kg’dan daha ağır olmayan ve 2500 dolardan ucuza satılacak bir otomobil üretmek.” cümlesi ile gerçekleşir. Bu önerinin ardından toplantılar, tartışmalar ve Pazar araştırmaları sürer. 1962 yılında proje onaylanır ve üretim için gerekli fon ayrılır. O esnada 54 yıl boyunca üretimi durmayan, daha da durmayacak gibi görünen bir otomobilin üretim onayı verildiğini kim bilebilirdi? 1964 yılında ise ilk Mustang montaj hattından çıkar.
Marka da başına gelecekten habersiz bir şekilde satışa çıkarılmasından bir gün önce üç ulusal tv kanalında Mustang’in tanıtımını yapar. Sabahına 22 bin Mustang satışı gerçekleşir. Yılın sonuna gelindiğinde ise satılan Mustang sayısı tam 263.434 olmuştur. Birinci yaş gününde Mustang 418.812 sürücüye ulaşmıştır. 1964,5 olarak anılan model yılın yaz aylarına doğru 1965 olur ve Mustang aslında en büyük tasarım detayı olan Fastback kimliğine kavuşur. Bu model Carrol Shelby’nin G.T.350 diye adlandıracağı modelin temelini oluşturur.
Tarihe gömüldük. Biliyorum tarih okumaya gelmediniz buraya. Fakat köklü bir tarihi olan böyle otomobilleri araştırmak, okumak, yazmak oldukça zevk veriyor bana. Mustang’in tarihini detaylıca bilmek isteyenler için ise önümüzdeki günlerde tekrar bir yazı yazacağım.
2.3 litrelik Mustang mi olur dediğinizi duyar gibiyim fakat 1964 Mustang’in baz modelinde 2.8 litrelik 6 silindirli bir motor görev almaktaydı. Hatta 1974 yılında üretilen hiçbir Mustang’de V8 motor kullanılmadı. Yani dönemin şartları itibariyle, “sizin için yapılan bir otomobil” mottosuyla çıkan bir otomobilin, bu şartlara ayak uydurması kadar doğal hiçbir şey yoktur. Bizim ülkemizde takıldığı vergi dilimini saymazsak, 2.3 litrelik motoru ile sunduğu makul gücü harmanlaması sonucu bence Mustang’in birazcık daha evcilleştirilmiş, Avrupalılaştırılmış olması bana garip gelmiyor. Otomotiv sanayisi başlı başına ticari bir kaygı içerisinde şekil alırken, makul hacimli bir Mustang’i Avrupa’ya sunma fikri hiç de kötü gelmiyor. Tutucu Amerikanların gözünde ise zaten 4 veya 6 silindir olmasının hiçbir farkı yok. Kaputun altında bir V8 yatmıyorsa onların gözünde çim biçme makinesinden ileriye gidemezsiniz. O yüzden hitap ettiği Pazar üzerinden değerlendirmek gerekirse ben bu hamleyi olabildiğince doğru buluyorum. İçiniz rahatlayacaksa söyleyeyim, ruhunu şeytana satmamış, ufak bir görüşme yapmış sadece.
Direksiyonuna kurulduğum batının yabani atı Mustang olabildiğince Avrupalı hissettirmesinin dışında kesinlikle koca Amerikan hissettirdiği noktaları da yaşatıyor. Bir kere kaput gerçekten çok uzun. Kaput üzerindeki çıkıntıları direkt olarak görüş muhatabınız almak farklı bir haz hissettiriyor. Gemi dümeninden hallice boyutlarda olan koca direksiyon, torpidonun üstündeki çıkıntıda yer alan Mustang Since 1964 imzası, Allah’ım bu nasıl büyük bir araba hissi gibi düşünceler arasında Amerikan hissetmemek mümkün değil. Sanırım kullandığım en büyük SUV’de bile otomobilin boyutlarına bu kadar takmamıştım.
Dürüst olayım, boyutları itibariyle yeni Mustang hakkında görüşlerim hiç net olamadı. Fakat kullanmaya başlayıp vakit geçirdikçe bu boyutların beni bir şekilde alıştırdığını fark ettim. Bu yazıyı otomobil gittikten 1 hafta sonra yazıyorum. Fakat onu halen hissedebiliyorum. Otomobilin arkasından yaktığım ağıtlardan veya duygusal buhranlarımdan söz etmiyorum, zira aklım gayet iyi durumda. Kalbim, spor bir otomobille yaşamaya alışmış bedenim içinse aynısını söyleyemeyeceğim. Mustang’den alabileceğiniz doruk noktalarda bir sürüş keyfinin olmadığını, fakat onunla yaşamanın, cesaret hapı almanız sonucunda bu koca oyuncağın ESP’sini kapatmanızın verdiği zevkleri anlatacağım. Atlar için gerçekten binmeyi bilmiyorsanız bunu anlar ve sizinle oynar derler. Mustang boyutları ve fiziği neticesinde tam da bu tabire uyuyor. Eğer gerçekten cesaret hapı gibi bir yola başvurmadıysanız ESP’yi tam kademeli kapatarak dolaşmamanızı öneririm. Bahsettiğim konu yol tutuşu ile sizi kendine hayran bırakmayacak, hayır. Ağırlığını ve boyutlarını göz önüne getirin. Sadece her gaza dokunuşunuzda sizi sert bir şekilde uyararak arka kısmı sürüşlerinizi oldukça keyifli hale getirecek.
317 beygirlik 2.3 litrelik motorun gücünü her devir bandında anlık olarak almanız mümkün. Tabi 6 ileri otomatik şanzımanın müsaade ettiği kadar. S modunda daha sportif tepkilere sahip olan şanzıman günlük kullanımlar için serinkanlılığını koruyabiliyor. İstediğiniz takdirde paddle shiftler ile vitese manuel olarak müdahale edebiliyorsunuz. Yine de tepkileri beklediğim kadar hızlı değil. Kimin umrunda? Önümde ufak bir viraj varken bile sadece devir bandını 2400’ün üzerine getirmem yeterli ufak bir kontra hareketi ile ağzımı kulaklarıma vardırmak için. Fakat burada Mustang’in genişliğinin tam 2 metre olduğunu söylemeden geçmeyeyim. Yani gerçekten Mustang kaymaya başladığında başı nerede kıçı nerede çok iyi hissetmeniz gerekiyor. 1650 kg’lık ağırlığı ve boyutları neticesinde de kopma başladığı esnada sanki Mustang yer ile olan bağlantısını kesiyor. Kısa süreli sabun etkisi üzerinde devam edip topladıktan sonra “işte arkadan çeker ve güç bunun için var” diyorsunuz.
Yanlış anlaşılmasın tabi ki Mustang olabildiğince uysal bir şekilde de rahatlıkla kullanılıyor. Fakat onunla geçirdiğimiz kısıtlı sürenin çoğunu bu hevesli sürüş anılarıyla geçirmemek elde değil. Evet bir Mustang sahibi olsaydım eğer evimden okuluma ortalama 7 litrelik bir tüketim değeriyle sakin sakin gidebilirdim. Fakat ne yazık ki rotam üzerinde oldukça yonca ve viraj bulunuyor 🙂 Mustang’de farklı sürüş modları bulunuyor. Pist, Sport+, Kar ve Normal mod olarak ayrılıyor. Ben Normal mod dışına çok çıkmadım. Konsolun alt kısmında yer alan şalter tarzı düğmeler aracılığı ile değişen mod, direksiyon modu ve ESP tuşu kombinesinden, ESP tuşu en fazla muhatap olduğum arkadaş oldu. Tabi Mustang’de ESP’yi kapatır kapatmaz elimin ikinci vardığı tuş ise kesinlikle koltuk soğutucuyu son kademeye getirmek oldu. Hevesli sürüşlerde Mustang’in sizi terleteceğine emin olabilirsiniz.
Peki kayma nasıl başlıyor, başladığı esnada neler oluyor birazcık söz edeyim. Öncelikle Mustang’i koparmak oldukça kolay, viraj girişinde tutunmayı hissettiğiniz anda vitese hiçbir müdahalede bulunmasanız bile gaza ufak bir darbe yaptığınız an, kıçı yanınızda görmeniz, aynadan baktığınızda arka tekerlerin üstüne doğru gelen şişik ve kaslı tasarımı ağzınızın içinde görmeniz pek mümkün. Burada dikkat edilmesi gereken şey boyutlarından kaynaklı olacak ki direksiyonda 2.tur kontraya kalmamanız. Direksiyon zaten hem çok büyük hem de 2.tur esnasında fiziksel olarak gerekli bildirimi size veremiyor. Demek istediğim otomobille alakalı bir dengesizlik değil. Müdahalede gecikme yaşamamanız. Yoksa böylesine boyutları ve konforlu yapısına rağmen kayma başladığı esnada bile gövdede herhangi bir yatma hissetmiyorsunuz. Yani yapacağınız limit şey direksiyonla tek tur oynamak olmalı ki, eğlenceniz farklı şeylere dönüşmesin.
Mustang hızlanma konusunda da oldukça başarılı bir iş çıkarıyor. 3 haneli hızlara çıkmak göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleştiği gibi gücün pek de bir sonunun olduğunu hissetmiyorsunuz. 3000 devir itibariyle 430 nm’lik tork gücünü vermeye başlayan motor soluksuz hızlanmalar yapabiliyor. Peki Mustang’i hiç sakin kullanmadım mı arkadaş sen diye soracaksınız? Evet kullandım. Kısa da olsa dingin yanını görebilme imkanım oldu. Tabi böyle sürüşlerde ESP tuşuyla muhatap olmanıza gerek yok. Hatta bir iftar saati Eminönü-Sarayburnu’ndan Avrasya Tünelini kullanarak Kartal’a kadar 5.8 litrelik bir tüketim değeri ile geldim. Güç çok alt devirlerden itibaren kendini gösterdiği için fazla bir gaz açma ihtiyacı duymuyorsunuz. Bu denli sakin rotaları, ortalama hızlarda takip ederseniz canavarca bir tüketim değeriyle karşılaşmanız mümkün değil.
Zaten bu kadar şımarmama rağmen benim karma test tüketim verim 14.4 litre. He bu önü açık bir değer tabi ki bunu da belirteyim. 7/24 hevesli sürüşler yaparım ben diyorsanız 18-20 litreleri rahatlıkla görebileceğinizi söyleyeyim. Fakat günlük şehir içi yarı trafik yarı akıcı rotalarda 9-10 litrelik bir değer görmeniz mümkün. Arka kısımda yer alan bağımsız stabilizatör ile yay çoklu bağlantılı süspansiyonlar ise şehir içinde spor bir otomobilden beklenmeyecek kadar konforlu hissettiriyor. Ön taraf birazcık sert hissettirse de bunun sürücüye ulaşması uzun sürüyor. Malum 1.4 metrelik bir kısmı neredeyse tamamen kaputa ayrılmış. Ön tekerlerin tepkilerinin ise sürücüye geç ulaşması gayet normal. Burada fazlaca aşınmış olan lastiklerimizden dolayı da bir tutunmadan ne yazık ki bahsedemeyeceğim. Fakat illa da ben önünü tutundurmak istiyorum derseniz “sol ayak freni” tekniğine başvurmanızı öneririm.
Mustang geçmişin efsane ruhunu yaşatıyor mu bilmiyorum, çünkü geçmişte bir Mustang’im olmadı. Fakat onu kullanıyor olmak, ondan iniyor olmak farklı bir haz veriyor bunu tüm içtenliğimle söyleyebilirim. Bir spor otomobilden inme hazzından daha öte bir duygu bu. Özel bir otomobilden iniyor olmak. Ülkemizin teşhirci yapısında ise gideceğiniz her yerde fazlasıyla saygı göreceğiniz ve prestijli karşılanacağınızı da belirtmeden geçmeyelim. Toparlayacak olursak ben 2.3 litrelik bir motorun Mustang’e koyulmasını, Avrupalılaştırılması hamlesini doğru buluyorum. Avrupalıların da bu konudan gayet memnun olduğunu düşünüyorum. Hem ülkemizde hem de Avrupa’da sonunda resmi olarak servis imkanı sunan bir Amerikalı spor model yer alıyor. Biliyorsunuz daha önceden Ford kendisi getirmiyordu Mustang’leri. Artık resmi olarak getiriyor oluşu, satın aldıktan sonraki işlerinizi de kolaylaştırıyor. Mustang; yol tutuşu, malzeme kalitesi, en iyi hızlanma verileri gibi şeyler sunmuyor fakat etkileyici bir otomobil olduğu su götürmez gerçek. Eninde sonunda bir Mustang kullanıyorsunuz. Batının Vahşi Atı. Asi bir Amerikan. İnsanda farklı bir güç duygusu yaratıyor. Tam bu esnada Nietzsche’nin “Güç İstenci” geliyor aklıma. İnsanoğlunun yaşam mücadelesinin özünün bir güç istemi olduğu gerçeği. Her neyse. Anlatacak çok şey var fakat önce bir Mustang’e sahip olmamız gerekiyor. Herkese rüya otomobillerine binebileceği, keyifli sürüşler yapabileceği bir evren diliyorum. Elveda tatlı ufak açılar, elveda hangi köşe başında yan gideceği belli olmayan koca Amerikan.
-Mustang, gitmesen olmaz mı?
-Gitmek zorundayım, programım var.
Tarih hakkındaki Kaynakça: 20.YY’da Otomobil Tasarımı ve Tasarımcıları / Önder Şenyapılı