Suv segmenti önünü alamayacak şekilde büyümeye devam ederken, markaların bu pazardan pay alma istekleri hayli doğal bir hale geldi. Bu pazardan payını almak isteyen bir diğer cephe ise, Citroen’den ayrılarak tek başına daha prestijli bir marka olma yolunda ilerleyen DS markası oldu.
Citroen’in 1955-1975 yılları arasında ürettiği bir modelin ismi olan DS’in geleceğinin böyle şekilleneceğini marka bile bilmiyordu belki de. The Mentalist dizisini seyredenler hatırlayacaktır, Patrick Jane’in otomobili işte tam da o bahsi geçen DS modeliydi. Fransız Cumhurbaşkanının Arabası olarak da tanıyacağınız DS7 Crossback, Opera iç ambiyans paketi ile ellerime geçiyor. Aslında Performance paket olan oldukça sportif görünen kırmızı DS7’yi almak istiyordum fakat tarihlerimiz uyuşmadığı için daha da dolusu olan; Opera isimli iç ambiyans paketine sahip olan model ile birliktelik geçirdik. DS7 Crossback, DS marka olarak ayrıldıktan sonra ortaya çıkan ilk özgün DS modeli ve parmaklarımı harekete geçirdiğim ilk DS modeli.
Size tanıdık gelecek kısmı ise, platformu ve altyapısı Peugeot 3008’le birebir aynı. Aklınızdan geçen soruları duyuyor gibiyim. 3008 ve Citroen cephesinden birçok soru şuan aklınızı kurcalıyordur. Bunlara cevaplar bulmaya çalışalım. Fransa Cumhurbaşkanının arabası ile biz de dedik ki, bizim ilk cumhurbaşkanımızı ziyaret edelim. Tarih de tam 10 Kasım’ı gösterince, koyulduk Ankara’ya doğru yola. DS7 Crossback’in heybetli tasarım dili birlikte olduğumuz 5 gün boyunca fazlasıyla dikkat çekti. Işıklarda, durakladığım yerlerde, gittiğim yerlerde fazlasıyla hakkında soru soran insanlar oldu.
Tasarımı tek kelimeyle tarif etmek gerekseydi herhalde, kristal derdim. Farlar, stoplar, iç detaylar sürekli bir elmas kesimi çağrıştırıyor size. Kübik tasarımları oldum olası sevmişimdir zaten. Tasarım böyle kendinden eminlik, asalet, durgun ama derin anlamlar taşıyor. Ön tarafı domine eden koca panjur, full led farlar ile dikkatleri çekiyor. Arka kısımda da aynı heybet devam ediyor. Stopların krom çerçeve ile birbirlerine bağlanması, stopların kristalize tasarımı ve üç boyutlu algısı oldukça premium görünüyor. Dış detayları olabildiğince fotoğraflardan göreceksiniz zaten.
Esas premium hava içeride başlıyor. Kokpiti oldukça başarılı bulduğum DS7, orta konsola alınan kontrol ünitesi ile gerçekten bir uçak kokpitini andırıyor. Fransız otomobillerinin bazı detaylarını bilirsiniz, mesela cam açma tuşlarının ortada olması gibi. Halen bazı Citroen modelleri böyledir. Bu birazcık alışkanlık gerektirse de, DS7’de tam olarak kuş bakışı oturma pozisyonu yerleşiminde yer alan cam açma tuşları benim fazlasıyla hoşuma gitti.
Sadece buraya fazladan bir detay daha, tek tuşla her camı kapatabilecek bir tuş olması fazlaca kullanışlı olurdu. Yine de anahtara basılı tutarak tüm camları kapatabiliyorsunuz ama bazen aracın içinde hızlıca tüm camları kapatma ihtiyacınız oluyor. Cam kumandaları da alışık olduğumuz şekilde birleşik olmadığı için, tüm camları aynı anda kapatmakta güçlük çekebiliyorsunuz. Bunlar güzelliğin ufak kusurları. Kimse kusursuz olamaz.
3008’e benziyor, ortak platform kullanıyor falan dedik ama kokpitte benzeyen tek detay vites topuzu. Onun dışında çoğu şey DS’e özel üretilmiş ve tasarlanmış. Ve tabii ki yine kristal tasarım dili hakim. Otomobilin start & Stop işlemi orta konsolun üzerine yerleştirilmiş çok şık bir tuş ile gerçekleşiyor. Tuşa bastığınızda tam da üstünden çok şık bir kol saatini andıran, yüksek kalite detayları başlığında inceleyeceğimiz bir saat çıkıveriyor.
Kokpitte genel olarak her şey siyah. Bu tip siyah kokpit bir de malzeme kalitesiyle birleştiğinde tadından yenmez bir premium hava çıkıyor ortaya. Direksiyon simidi, dijital km göstergesi, nappa deri koltuklar, kol dayama, konsolu kaplayan fazlaca kaliteli deri o kadar premium hissettiriyor ki, ben burada artık orta segment otomobiller için kullandığımız “premium hissettiriyor” tabirinden uzaklaşarak, direkt olarak premium deme ihtiyacı hissediyorum.
Çünkü aracın kapısını açar açmaz yüzünüze bir deri kokusu vurduğu bir gerçek. Orta konsolun ve vitesin kol dayamanın bulunduğu yerin yüksek yapısı ise sürücüye daha hakim bir kokpit sunuyor. Ortada yer alan 12 inçlik dokunmatik ekran çok şık led tvleri anımsatıyor. Altına yerleştirilen menü tuşları da yine dokunmatik fakat ortasında yer alan rulman şeklindeki kristalize tasarımlı ses açıp kapama tuşu bile ince ama güzel detaylardan birisi.
Genel yapısı itibariyle oldukça kaliteli bir kokpit ve yaşam alanı sizi karşılıyor. Arka tarafta da aynı şekilde bu durum söz konusu. Kapılarda yer alan cam kumandalarından ziyade bir de arka koltukların sırtlıklarını yatırıp dikleştiren tuş hem bagaj alanını genişletebiliyor, hem de arkada oturan yolculara konforlu bir alan sunuyor. Donanım listesi biraz karışık ve kabarık olan DS7 Crossback’in birçok opsiyonu bulunuyor. Dışarıdan 2 farklı paketle alabildiğiniz otomobili, 4 farklı çeşit iç ambiyans paketi ile donatabiliyorsunuz. Bizde ise en üst iç ambiyans paketi ile olan Opera. Elinizi atsanız nappa deriye denk geldiğiniz bu iç ambiyans paketinde dahi opsiyon listesinden bir şeyler eklemeniz gerekiyor. Mesela “Akustik İzolasyonlu Yan Camlar” diye 2000 tl’lik bir opsiyon var ki, gerçekten dış dünyayla bağlantınızı kesen bir izolasyon söz konusu. DS7’nin iç tasarımına da dış tasarımına da bir yorum getirecek olursam eğer, detaylı güzellik ve detaycı güzellik diyebilirim. Birçok detayın bir arada güzel harmanlanmasından doğmuş olan tam anlamıyla bir güzellik mevcut. Yani şuraya da şu detayı yapayım şuraya da şu detayı yapayım diye uyumsuz bir tasarım dili yaratılmamış.
Gelelim sürüşe. DS7 Crossback çıktığı günden beri en temel şeylerinden birinin konfor olduğunu artık biliyoruz. DS mühendisleri de zaten en çok bunun için çalışmış. Uçan “yüksek” halı hissini fazlasıyla yaşatan DS7 Crossback, konforlu otomobiller kategorisine kafadan giriş yapıyor. Büyük ve heybetli yapısının altında oldukça rahat ve nazik bir kullanıma sahip olan aracın direksiyonu şehir içinde oldukça yumuşak. Ufak park manevralarınızda direksiyon sizi asla yormuyor. Görüş açıları konusunda önde ve arkada bulunan kameralar işinizi kolaylaştırıyor fakat bunlar da opsiyonla alınabiliyor. Bazen geri görüş kamerasından çok ön kameraya ihtiyaç duyduğunuzu söylemem gerek. Çünkü kaputu gerçekten devasa.
3008’le ortak yönlerinin ve platformunun getirisi olarak DS7 Crossback de gücünü sadece ön tekerleklere aktarıyor. Fakat burada aktarılan güç oldukça iyi bir değer. 225 beygir güce ve 1900 devir bandından itibaren verilen 300 NM’lik tork değerine sahip. Tork gücü kağıt üzerinde az gibi görünse de, pratikte gayet iyi. 8 saniyede 0-100 km hızlanmasını gerçekleştiriyor. Sadece gaz pedalının elektronik hissiyatı tıpkı 3008’deki gibi fakat algılama başlayıp gaz açıldıktan sonra aracın hızlanma verileri bu boyutlar için etkileyici. Kimi otomobiller keyiflidir fakat konforlu değildir, uzun yola çıktıktan 1 saat sonra canınızı sıkabilir. Kimi otomobiller ise konforludur ve keyfi konforuyla sağlar. DS7 Crossback bu ikinci kategoride yer alıyor. Ciddi anlamda iyi denebilecek ses izolasyonu, yola oturuşu ve konforu sayesinde 5 saatlik bir uzun yol sonunda hiç yorulmadığımı fark ettim. Bu uzun yol sonunda yorulmama hissini en son Volvo XC90’da yaşamıştım. Özellikle kaliteli asfalt üzerindeki ses yoksunluğu insanı yormuyor. Yüksek hızlarda içeriye gelen tek ses, boyutları itibariyle yan aynaların sesi, o kadar.
Aynı şekilde şehir içi hızlarda, bozuk asfalt, çukur ve kasis geçişlerinde ön süspansiyon ilk sönümlemeyi başarılı ve sessiz bir şekilde gerçekleştiriyor. Arkada yer alan bağımsız süspansiyon sistemi ise pürüzsüz bir şekilde engeli aşıp sarsıntısız sürüş sunuyor. Bu konforuna karşılık DS7 Crossback’in viraj performanslarında da fazla bir yatma burulma hissedilmiyor. Tabii ki bu otomobille sportif beklentileriniz olması saçma olur fakat hızlanma konusunda ve hızlı giderken konforu sunma konusunda beklentileriniz olabilir. Bu beklentilerinizi güzel karşılayacağına eminim.
1.6 litrelik turbo benzinli THP motor ve 8 ileri tork konvertörlü şanzıman uyumlu çalışıyor. Şehir içinde sıkışık trafikte dahi vites geçişlerini hissetmiyorsunuz. 8 ileri olması ise uzun yol kullanımlarında verimli tüketim değerleri elde etmenizi sağlıyor. İstanbul – Ankara arası ortalama 132 km hızla yol aldığım otobanda 7.2 litrelik bir tüketim değeri yakaladım. Ara ara daha yüksek hızlara çıktığım ve klimanın da sürekli açık olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak, performanslı bir motor için hayli makul sayılabilecek bir değer.Şehir içinde ise bu cüssedeki bir otomobili 8.5 litrenin altına indirmek biraz güçlük istiyor. DS7’nin tüm bu güzelliği, çıplak haliyle 325.000 TL’den başlıyor.
Opsiyon listesi ise birazcık fiyatı kabartabiliyor. Test etmiş olduğumuz model ise üzerinde birçok dikkat çekici opsiyon bulunan bir araç. Şimdi halk arasında bu otomobile sorulacak birkaç soru var kesinlikle. “Peugeot değil mi o ya?” “Citroen’e o para verilir mi?” “O para verilir mi?” Bu otomobili test edenler olarak bu soruları duymuyormuş veya duymamış gibi yapmamızın pek bir anlamı yok. Evet duyuyoruz bu soruları mutlaka. Peki ben soruyorum, -sıfır araç alımları için- hangi otomobile verdiğiniz paraya evet işte tam da hak ettiği parayı verdim diyorsunuz? Benim param olsaydı şayet, bu detaycı güzelliğe ve konfora para verip sahip olmak isterdim. Muadilleri otomobillerin ise sırf başka marka logosu taşıyor diye neredeyse 2 katı fiyatına olduğunu unutmazsak, otomobillere daha objektif bakabiliriz bence. Logodan daha çok işçilik, konfor ve verimin ilgilendirmesi gerekiyor tüketiciyi birazcık da. He ama siz ille logo diyorsanız da DS koca koca logolarını yerleştirmiş buraya 🙂
Fotoğraflar: Burak KEBAPÇI